Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nin 222 sayılı İlköğretim ve
Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’ne İlişkin Görüşü
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Fakülte Kurulu olarak TBMM
Başkanlığına sunulan, 5.1.1961 tarih ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nden büyük endişe duymaktayız.
Kanun teklifi, insan hakları, eğitim bilimleri ve psikolojinin temel ilke ve bulguları ile çağdaş
eğitim anlayışı açısından aşağıda belirtilen sakıncaları ve sorunları içermektedir:
1. Önerilen 4+4+4 modeli eğitim hakkına erişimi engellemektedir. 1739 sayılı Milli
Eğitim Temel Kanunu’na göre temel eğitim, her Türk vatandaşının yasal hakkıdır ve
devlet eliyle parasız verilir. Bu eğitim, Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 4., 5., 6., 7.,
8., 9. ve 12. Maddelerinde ifade edilen “genellik ve eşitlik”, “ferdin ve toplumun
ihtiyaçları”, “yöneltme”, “eğitim hakkı”, “fırsat ve imkan eşitliği”, “laiklik” ve
“süreklilik” ilkelerine uygun olmalıdır. Oysa kanun teklifi ile farklı toplumsal
gruplar ve tabakalardan çocukların eğitim hakkı engellenmekte, eğitimde eşitlik
ilkesi zedelenmektedir. Kanun teklifi, 8 yıllık temel eğitimi fiilen 4 yıla indirerek
kız çocuklarının, yoksul çocukların, köy çocuklarının ve engelli çocukların üst
öğrenime devam etme olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Tasarı, çocuk işçiliğini,
toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayırımcılığı, sınıfsal ayrışmayı, köy-kent
kutuplaşmasını teşvik etmekte, çocukların toplumsallaşarak bütünsel ve çok yönlü
gelişiminin önünü kapatmaktadır. Genel olarak tasarı, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Uluslararası Çalışma Örgütünün
çocuk işçiliğinin önlenmesine dair kararları, UNESCO Eğitimde Ayrımcılığa Dair
Sözleşme’nin birçok hükmünü göz ardı ederek insan hakları ihlallerine yol
açmaktadır.
2. Zorunlu ilköğretime başlama yaşının 1 yıl erkene alınması ve bunun sonucu
olarak okulöncesi eğitimin zorunlu eğitimin dışına çıkarılması çocuğun gelişim
ve eğitimine ilişkin bilimsel verilere uygun değildir. Bu yaş çocuklarının çoğu öz
bakım gereksinimlerini bile kendi kendilerine karşılayabilecek, temel eğitime hazır
olmalarını sağlayan fiziksel ve zihinsel gelişimi gösterecek düzeyde olmayabilir.
Daha önce denenmiş ve sakıncaları nedeniyle vazgeçilmiş olan bu yaklaşımın
yeniden gündeme getirilmesi uygun değildir. Okul öncesi eğitime verilen önem ve
sağlanan gelişmeler göz ardı edilmeyerek okul öncesi eğitim (60-72 ay) zorunlu
temel eğitim kapsamında ele alınmalı, ancak 72. ayını tamamlamış çocuklar
ilköğretime başlamalıdır.
3. Mesleki yöneltmenin erkene alınması sakıncalıdır. Erken mesleki yönlendirme
çocukların temel eğitim ile hedeflenen “bütünsel gelişimi”ni engelleyicidir.
Çocukların yetenek, ilgi, özellik ve değerlerini tanıyarak yaşam hedefleri ve
beklentilerinin belirgin ve tutarlı hale gelmesi ancak ergenlik döneminin sonunda
gerçekleşebilmektedir. Bu nedenle erken tercih sakıncalıdır. Gelişim psikolojisi
alanında yapılan araştırmaların bulguları, ergenlik ve gençlik dönemlerinin giderek
daha ileri yaşlara kaydığı yönündedir. Son yıllarda “gecikmiş ergenlik”, “uzatılan
gençlik” gibi kavramlar ile işaret edilen bu durum, kariyere yönelik belirleyici
meslek seçimi ve tercihlerin 17-18 yaşlarına kaydırılmasını gerekli kılmaktadır.
Ayrıca iş yaşamı artık tek bir alanda “uzmanlaşma”yı değil, transfer edilebilir
becerileri ve genel yeterlikleri talep etmektedir.
4. Önerilen yeni sistem mevcut öğretmen yetiştirme koşullarına uygun değildir.
Mevcut öğretmen yetiştirme sistemi içinde okul öncesi dönem, 1-5. sınıflar, 6-8.
sınıflar, 9-12. sınıfların öğretmenleri farklı bölümlerde ve farklı pedagojik ilkelerle
yetiştirilmektedir. Kanun teklifinin getireceği sistemde, öğretmenler lisans
düzeyinde aldıkları eğitimin hedeflediği yaş grubundan farklı bir grubun eğitimini
üstlenmek zorunda kalacaklardır. Her yaş kümesinin özellikleri farklı pedagojik
ilkeleri gerektirmektedir. İlk dört sınıfın öğretmeninin hem okul öncesi hem sınıf
öğretmeni olarak görev yapması sakıncalıdır.
5. Yaygın Eğitimin örgün ortaöğretim kapsamında yer alması temel eğitim ve
zorunlu eğitim yaklaşımına uygun değildir. Kanun teklifinde Hayatboyu
Öğrenme kapsamında yer alması gereken yaygın eğitim, zorunlu ortaöğretimin bir
parçası olarak ele alınmıştır. Oysa yaygın eğitim çeşitli nedenlerle örgün eğitimin
dışında kalanlara sağlanan eğitimdir. Yaygın eğitimin örgün ortaöğretimin içinde
düşünülmemesi gerekir. Zorunlu eğitimi bu şekilde esnekleştirmek –örgün veya
yaygın eğitim kurumları yoluyla sunmak- eğitimde eşitliği zedelediği gibi bu teklifte
zorunlu eğitim gerçekte 12 yıla çıkarılmamaktadır.
6. Yüksek Öğretim kurumlarına giriş ile ilgili maddeler çelişkili ve bilimsellikten
uzaktır. Kanun teklifinde “ortaöğretim bitirme başarı notu” ve “başarı puanının
yüzdesi” gibi ayrıntıları belirleyen maddeler kanunla düzenlenmektedir. Bu durum
bir diğer maddede belirtilen “Yüksek öğretim kurumlarına giriş ve yerleştirme
işlemlerine ilişkin usul ve esasların Yüksek Öğretim Kurulu’nca belirleneceği”
ifadesi ile çelişkilidir. Ayrıca yüksek öğretim kurumlarına giriş ve ortaöğretim
başarı puanının belirlenmesine ilişkin maddeler bilimsel temelden yoksundur.
7. Kanun Teklifinde FATİH Projesinin Kamu İhale Kanununun kapsamı dışına
çıkarılması yanlıştır ve etik değildir. FATİH Projesi kapsamında yapılacak mal ve
hizmet alımlarının Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında bırakılması, kamu yararına
uygunluk ve devlet bütçesini koruma konularında denetime ve hesap verilebilirliğe
uygun olmayan uygulamalara yol açacaktır. Ayrıca, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
kapsamının dışında tutulmasını gerektirecek yasal ve kuramsal bir gerekçe yer
almamaktadır. Kamu İhale Kanunu dışında tutulacak bir mal ve hizmet alımı,
yüksek bütçeli “FATİH” Projesinde şaibelere neden olabileceğinden ve kamu
vicdanında rahatsızlık yaratacağından bu tekliften kesinlikle vazgeçilmelidir.
Projenin niteliği ve pedagojik değeri yeterince tartışılmadan ve denenmeden gelecek
15 yılın denetim dışı biçimde ipotek altına alınması, kamu yararı açısından
giderilmesi mümkün olmayan maddi ve manevi olumsuz sonuçlara yol açacaktır.
Sonuç olarak, yukarıda belirtilen gerekçe ve nedenlerle 222 sayılı İlköğretim ve
Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi geri
çekilmelidir. Eğitim sistemimizdeki tüm yeniden düzenleme çalışmaları “sistem yaklaşımı”
çerçevesinde, bilimsel bakış açısıyla ve özellikle eğitim bilimlerinin ışığı altında Milli Eğitim
Bakanlığı, Üniversiteler ve demokratik kitle örgütleri başta olmak üzere bütün ilgili tarafların
etkili bir işbirliğine dayalı olarak ele alınmalıdır.