Prof. Dr. Seher Demirer'in 8 Mart Sunumu

Prof. Dr. Seher Demirer,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi ABD

 

GENÇ CUMHURİYETİN İLK TÜRK KADIN HEKİMLERİ

Modern tıp öncesi dönemde tıp ve din iç içe idi. Hem din adamı hemde şifacı olan şamanlarda bu görev babadan oğla geçerken M.Ö 3000’den itibaren Hitit ve Mısır kültürlerinde kraliçe hekimlerinde olduğu görülüyor.‏ Eski yüzyıllarda şifacılık daha ziyade kadınların yaptığı bir işlev iken din toplumsal hayatta egemen olmaya başladıkça tapınaklardaki kadınlar ve rahiblerinde bu anlamdaki gücü giderek azalmış hatta kadınlar mabetlerden çıkarılmışlardır.

Hipokrat dönemine doğru gelindikçe tıp erkek uğraşı olarak daha ağırlık kazanmaya başlamış şifacılıkla uğraşan kadınlara zehirci, hurafeler üreten gibi tanımlamalar uygun görülmeye başlanmıştır . Ancak bu dönemde yine de kadınlar evde hastalara tedaviler uygulamaya devam etmişlerdir.

12. ve 17. Yüzyıl arası dönem Avrupa’da kadının tıptaki ve şifadaki yeri ile ilgili olarak en karanlık dönem olmuştur. Öyle ki ortaçağda amacı sadece insanları iyileştirmek , sorunlara çare bulabilmek amacıyla özellikle de bitkilerden yararlanan pek çok masum kadın cadı avlarına kurban giderek canlı canlı yakılmışlardır.

18. ve 19. yüzyıllarda dünyadaki endüstriyel gelişim ve toplumsal değişiklikler kadın şifacılar için bu sefer fiziki olmayan ama bir o kadar ciddi tehdit oluşturur; artık günümüze uzanan temkinli iklim yaratılmıştır. 20. Yüzyıla doğru geldiğimizde geldiğimizde Elizabeth Blackwell, New York’ta Tıp Okulunu bitiren ilk “resmi” kadın hekimdir ve hekim olarak çalışma izni alamaz…Elizabeth Garrett İngiltere’de tıp okuduğu halde mezuniyet sınavlarına kabul edilmedi ve ancak eczacılık lisansı alarak tıbbi pratik yapabildi. Kadınların hekim olmaları ve hekimlik yapabilmeleri önündeki yasal engellerin kalkması 20. Yüzyıl başlarına kadar sürdü. 1970’lere kadar kadınlar için sınırlayıcı kotalar devam etti ( %10 ya da 20den fazla olamazlar gibi).

Türk kadının hekimlik sürecine göz atmadan önce islamda kadının tıp ve şifa uğraşısına göz atmakta fayda var. İslam öncesi Türk kültüründe, kam ya da oyun adı verilen şamanlardan kadın olanlar “kam hatun” diye tanınır, kadın kamların en güçlü şamanlar olduğuna inanılır. Türk kadını için müslümanlık sonrasında bir yandan eski gelenekler sürerken, öte yandan İslam anlayışına uygun bir hayat benimsenmeye başlanır. Kadınların savaşlarda yaralı askerleri tedavi ettiğine dair rivayetler vardır. Bebü Evd kabilesinden tabibe Zeynep en ünlülerindendir. Tabibeler arasında, Leyla ismiyle bilinen eş-Şifa binti Abdullah gibi ruhani tedavi yapanlara da rastlanır.

Selçuklu döneminde Anadolu Bacıları’nın sağlık alanına da katkılarının olabileceği düşünülmektedir. Osmanlılar zamanında, 15.yy.’da “kabile” olarak adlandırılan ebelerden daha farklı görevleri yerine getiren “tabibe” ya da “hekime” adı verilen kadınlar vardır. Eski sarayda Hastalar Dairesi’nin olduğu vesikalardan anlaşılmaktadır. Yine Osmanlı döneminde gayri Müslim kadınlarında şifacılıkla uğraşmış olduğunu kayıtlardan anlıyoruz. Bunlardan musevi Buha Eşkenazi I. Ahmed’i ( 1603-1617) tedavi etmiştir. 1798-1799 Maaş defterlerinde: Hastalar Ustası, Hastalar Kethüdası ifadesinin yer aldığını, Halife Abdulmecid’i tedavi eden Meryam Kadın,Tabibe Gülbeyaz Hatun gibi şifacı kadınlardan bahsedildiğini görüyoruz.

Osmanlı’da hekimelerin, genellikle tek bir hastalığı ya da benzer hastalıkları geleneksel yöntemlerle tedavi ettiklerini görüyoruz. Osmanlı’da kadın hekimlerin medrese, hastane veya saray okulu gibi bir kurumda eğitildiklerini gösteren ya da ima eden hiçbir belge yoktur, bunlar şifacı, ebe, ya da ocak gibi tabirlerle tanımlanmışlardır. Mekteb-i Tıbbiye’de erkekler için çağdaş tıp eğitimi başladığında “ ocak, şifacı ya da ebe olarak bilinen kadınların çalışması 1842’den itibaren yasaklandı. Böylelikle Türk ve müslüman kadınlar tedavi alanından el çektirildiler. Osmanlı’da 19. yüzyılda İstanbul’da icra-yi tebabet yapan gayri müslim kadınlar mevcuttur.1908’de II. Meşrutiyetin ilanı ve kadın haklarınında gündeme gelmesiyle 1915’te İstanbul Darülfünunu’na kız öğrenciler kaydedilmeye başlandı ancak hala ne yazık ki Tıp Fakültesi kız öğrenci almıyordu. Müslüman Türk kadınlarının hekim olup olamayacağı ile ilgili ilk tartışma, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde “Tabibeler” adlı yazı ile 1890 yılında başlar. Bu tartışmalar üzerine Süra-i Devlet meseleyi inceler ve 1898’de de kararını vererek kadınların hekimlik yapamayacaklarını bildirir. 1917 Sıhhıye Meclis-i Umumisi kadınların hekimlik yapmalarında bir sakınca yoktur kararı alır ve karar “Muallim Mecmuası”nda duyurulur.

1916 yılında Trablusgarp’lı Ali Fuat paşa’nın kızı Dr. Safiye Ali marif Nezareti hesabına okumak üzere Almanya’da Würzburg Üniversitesine tıp eğitimine gönderilir ve ilk kadın hekim olarak tarihimizdeki yerini alır. (1922) Almanya’da kadın ve çocuk hastalıkları ihtisası yapar.

Dr Safiye Ali

1915yılında İzmir vilayeti İdare-i Hususiyesi İzmir’li 2 genç kızı “ Suat ve Süeda “ burslu olarak tıp eğitimi almak üzere Cenevre Tıp okuluna gönderir..İzmir’in Yunan işgaline uğraması ile bursları kesintiye uğrayan genç kızlara hükümet kısa süre içinde desteğini tekrar sürdürür.

Yurtdışında eğitim gören ilk kadın doktorlarımız:

• Safiye Ali Würzburg Üniversitesi

• Suat ve Fatma Süeda Cenevre Tıp Okulu

• Bedriye Veysi Bora Münih Üniversitesi

• Fatma Arif Atasagun Cenevre Tıp Okulu

• Semiramis Rıfat Ekrem Boston Tufts Üniversitesi

• Hayrünnisa Ataullah Münih Üniversitesi

İlk olarak İstanbul’da Robert Kolej bünyesinde açılan Tıp Fakültesine 1921 – 1922 dönemlerinde ilk defa 2 Türk müslüman kız öğrenci alındı. Hamdiye Abdürrahim ve Sabiha Süleyman Hanımlar premedikal sınıfları okurlarken 1924 yılında çıkan Tevhid-i Tedrisat kanunu ile yabancı okullar kapatıldı. Dr Safiye Ali bu okulda kadın doğum dersleri vermiştir.

Nihayet 1922 yılında Darülfünun Tıp Mektebine ( Haydarpaşa Tıp Fakültesi) dönemin rektörü kadın doğum uzmanı Dr Besim Ömer Paşa’nın olağanüstü gayreti ile ilk defa kız öğrenciler alındı. Robert Kolej’den ayrılmak zorunda kalan Dr Hamdiye Abdurrahim ve Seniha Fuat Hanımlar Haydarpaşa Tıp Fakültesi’nde eğitimlerine devam ederlerken diğerleri ne yazık ki ya okulu bıraktılar ya da yurtdışında eğitimlerine devam ettiler.

Haydarpaşa Tıp Fakültesine kabul edilen 10 kız öğrenciden 6 tanesi kendilerini engelleyen çarşaf,türban ve erkek arkadaşlarının eleştirel şiirlerine rağmen 17 Mayıs 1927 yılında fakülteyi başarı ile bitirmişlerdir. Öğrencilerden biri 4. sınıfta veremden öldü. Diğerleri ise eğitimlerini yarım bıraktı.

 

Kızların tıp fakültesinde öğrencilik yapmaları o dönemdeki erkek sınıf arkadaşları tarafından da fazla kabul görmediği gibi bazen alaycı şiirlere konu bile olmuştur. Bunlardan Nihal Atsız’ın zamanın Vatan gazetesinde yayınlanan şiiri gayet iyi bilinmektedir.

Herşey olsun bir doktor olmasın yeter

Tıbbiyeye girmeye heves ederse bir kız

Bizi taklit edeyim derken gülünç oluyor

İnanmazsan ey Vatan Tıbbiyelilere sor

Nihal Nail Atsız (Vatan, 1924)
Prof Dr Müfide Küley

1927 mezunlarından Dr Küley ilk akademik kariyer yapan hekimiz olup Dahiliye mütehassısıdır.

Ülkemizin ilk kadın cerrahları:

• Dr Suat Rasim

• Dr Fitnat Celal

• Dr İffet Naim

Sağlık Bakanlığı ilk defa 1930 yılında özellikle doğum ve çocuk kliniklerinde kadın hekimleri istihdam etmeye başlar. 1935’te ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisine giren kadın mebuslardan biri dahiliye mütehassısı Dr Fatma Memik olup hem mesleğini icra etmiş hemde Edirne vekili olarak çalışmıştır.

 

Prof Dr Kamile Şevki Mutlu

• 1933 yılında patolojik anatomi ihtisasına başlayarak sonraki yıllarda Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde patoloji kürsüsünü kurdu. 1953 yılında Tıp fakültesi mecmuasında yazdığı makalesinde hekimlik mesleğinde Türk kadınının yerini anlatmıştır. İlk kadın hekimlerimizden, Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu’nun ifadesiyle;

“…vakia tıbba hazırlayıcı ilk dersler normal geçmişti. Fakat tecessüsler asıl bunu takip eden sömestirlere çevrilmiş bulunuyordu. Çünkü bu sömestirlerde anatomi başlıyordu. Cinsi latifin kadavralarla nasıl temas edebileceklerini, onlardan iğrenmeden, tiksinmeden ve bahusus korkmadan dissectionu nasıl başarabileceklerini görmek için herkes sabırsızlanıyordu…“

Genç kızların tıp öğrencisi ve ileride hekim olmalarına karşı çıkışları ve zorlukları Atatürk ve Cumhuriyet Türkiyesi yıllar içinde aşmıştır.