Atatürk, “Ya bağımsızlık ya ölüm” diyerek yola çıkmış, ölüm fetvalarına idam fermanlarına
aldırmamış, yasal sanları bırakıp general giysilerini çıkarmış, birey olarak ulusun
göğsüne gömmüş; isyanları, ihanetleri, nice güçlükleri ve yoksunlukları yenerek bugün
77.yıldönümünü coşkuyla kutlamaya çalıştığımız Büyük Zafer’i kazanmış, gününü de Türk
Silahlı Kuvvetleri’ne “Zafer Bayramı” adıyla armağan etmiştir.
“Yüce amaçlar için ölmesini biliriz.-Devletimiz ve halkımız, bağsız-koşulsuz bağımsızdır
ve bağsız-koşulsuz bağımsızlığını korumak için savaşım verecektir.- Saygınlığı, onuru ve
yetenekleri çok yüksek ve çok büyük olan bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha
iyidir” diyen Atatürk, 1919’da Samsun’a çıktığında elinde hiçbir güç olmamasına karşın,
ulusunun soylu olmamasına karşın, ulusunun soyluluğundan doğan, vicdanını dolduran
yüksek ve tinsel güce güvenerek savaşıma başladığını açıklamıştır.
Müdafaa-i Hukuk ruhu ve Kuva-yı Milli’ye ateşi ile başlayıp başarılan Ulusal Kurtuluş
Savaşı, örgütlenme(Kongreler, Heyet-i Temsiliye, kararlar, TBMM’nin kuruluşu),
uygulama(TBMM Orduları, 1-2.İnönü ve Sakarya Savaşları) evrelerinden sonra
Dumlupınar’da sonuçlanan büyük utkuyla başarıya ulaşmıştır. Tarihsel bilgiler çok kimsenin
belleğindedir. Bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlik temelinde yükselen ulusal yapının,
anlayışıyla insanından toplumuna, devrimiyle, kural ve kurumlarına yarınlarda sürdürülecek
ve korunacak sağlıklı başlıca amaçtı.
Yurdu, yayılmacı ve sömürgeci yabancı güçlerden kurtarmak yeterli değildi. Ordulaşan
ulusun, hiçbir soy ve inanç ayrımı gözetmeden katılan tüm kesimleriyle sağladığı başarı,
uygar gereklerin edinilmesiyle kökleşmeliydi. Yenilmez Başkomutan Gazi Mustafa Kemal,
Alaşehir’de “Askerlik alanımdaki zaferle övünmeliyim. Yeni bilim ve ekonomi zaferlerine
hazırlanalım.” Derken, önderi olacağı Türk devriminin izlencesini yapıyordu (1923).İzmir
İktisat Kongresi’nde “Tam bağımsızlık için ilke şudur: ulusal egemenlik, ulusal ekonomi ile
sağlamlaştırılmalı, ekonomik zaferlerle taçlanmalıdır” sözleri çok anlamlıdır.
Her yıl gençleşen Atatürk’ün her alanda bağımsızlığı amaçlayarak ön gördüğü, sık sık
yinelediği “tam bağımsızlık” ereğini(hedefini) günümüzün koşullarını gözeterek hepimiz,
yurttaşlık bilincimize, giderek insanlık niteliğimize işlemeliyiz. “ Tam bağımsızlık ve ulusal
egemenlik yeni devletin dayandığı iki temeldir” diyen Atatürk, dil konusunda görüşlerini
açıklarken “…yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu…”tanımını yapmıştır.
Tam bağımsızlığı tam olarak gerçekleştirebilmek için tek gücün, gerçek en güçlü temelin
ekonomi olduğunu anlatmakla kalmamış; ulusun, ulusal varlığını ve bağımsızlığını kendi
gücüne dayanarak sağlayamazsa şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamayacağını
belirtmiştir(1929). Daha 1920’de “Devlet biçiminde örgütlenmiş bir insan toplumunun
anayasasında adalet erkinin bağımsızlığının önemini açıklamaya gerek yoktur. Ulusun yargı
hakkı, bağımsızlığın birinci koşuludur. Yargı erki bağımsız olmayan bir ulusun devlet olarak
varlığı kabul edilemez” demiştir (1).
Yabancı yatırımcı ve yerli ortakları için, üstelik sakıncalı eylemlerle bu eylemleri işlemeyi
alışkanlık durumuna getirmiş kimilerine kolaylıklar sağlamak ödününü vererek ulusal yargıyı
dışlamak bağışlanır bir davranış değildir. Bağımsızlık bir tümdür ve şehit kanlarıyla çizilen
ulusal sınırlar içinde tam bir egemenliği amaçlar. Siyasal, ekonomik bağlantı,ortaklık,işbirliği
ayrı, bağımlı duruma düşmek ayrıdır. Hukukunu, gericiliğe satarak alınan sonuç kimseye onur
vermez.
Yine Atatürk gönüllere su serpiyor: “Türk ulusunun toplumsal düzenini bozmaya yönelen
didinmeler boğulmaya mahkumdur. Türk ulusu, kendine ve yurdunun yüksek yararlarına karşı
çalışmak isteyen bozguncu,alçak,vatansız ve milliyetsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki
gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara hoşgörü gösterecek bir toplum değildir.
O,şimdiye kadar olduğu gibi doğruyu görür. Onu yolundan saptırmak isteyenler,
ezilmeye,yok edilmeye mahkumdur. Bu doğrultuda köylü, işçi, özellikle kahraman ordumuz
candan birliktedir. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın-1929” (2)
30 Ağustos 1922’de bağımsızlık temeli atılan ulus-devlet, şimdilerde edilgen duruma
sokuluyor. Ekonomik güçlükleri aşamayan kimi siyasetçiler, üstelik lâik niteliği bozacak
çirkin pazarlıklarla bağımsız yapıyı yıkmak isteyen dış güçlerle içerdeki destekçilerini
sevindirecek teslimiyetçi görünümdedir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarına borcumuz böyle mi
ödenecektir?
Ülkemizdeki siyasal partilerin ne ölçüde demokratik yapılar olduğunu, liderlerinin durumunu,
milletvekillerinin çoğunun kimlerden ve nasıl seçildiğini, bağımsızlık konusundaki
duyarlılıkları her gün yeni bir örnekle daha iyi saptamakta, kimlerin 30 Ağustos’a yaraştığı
daha iyi ortaya çıkmaktadır.
Umutluyuz. Kendimize, ulusumuza güveniyoruz. Atatürk’ün yolundan bizi kimse ayıramaz.
Atatürk milliyetçiliği çağdaş Türk milliyetçiliğidir. En büyük Türk, Atatürk de en büyük
Türk milliyetçisidir. Tutuculuğun, gericiliğin karşısında çağdaşlığın simgesi, Türkiye
aydınlanmasının kaynağı, Türkiyemizle özdeşleşen Atatürk’ü engin saygı, yürekten bağlılıkla
anıyoruz.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt 1,Sayfa 55-56,Türk İnkilap Tarihi Enstitüsü Yayını,1945
Ayın Tarihi, Cilt XX,Sayı 65,Sayfa 4791,Yıl 1929